Mums’ı açarak nasıl zorlu bir işe giriştiğimizin hiç farkında değildim. Evde yaptığımız tatlıları, tostları ve basit salataları burada da aynı şekilde sunabileceğimi; şef ayrılsa dahi kendi başıma durumu idare edebileceğimi düşünecek kadar naifmişim. Görünürde aslında aynen öyle yaptık: mozaik ve rulo pasta gibi tatlılar, beyaz peynirli tost ve poğaça… Annemin elinden ev yapımı limonata, kahve eğitimi almış bendenizdense kahve; e bir de basit ve kolay idare edilir bir mutfak. Hayır! Bu işte öğrendiğim bir şey varsa o da konu işletmecilik ve mutfak olunca asla basit diye bir şey yok. Karaköy’ün artan popülaritesiyle bizim işler katlanarak arttı, daha doğrusu pasta satışımız arttı. Meğer insanımız bayağı bayağı tatlı severmiş. “Bunu yeni mi öğrendin?” dediğinizi duyar gibi oluyorum, ama bahsettiğim satış miktarını görseniz neden şaşırdığımı daha iyi anlardınız. Şöyle tasvir edeyim sizlere, teşhirde günde altı yedi adet pasta tutardık ve her birinden aynı gün içerisinde iki hatta üç tane yeni yapmak durumunda kalırdık. Sonuç itibariyle küçük bir mekan olduğumuzu düşünürseniz bizim için ciddi emek. Çıkış noktamız basit bir “cafe”yi hayat geçirmekken pastane olma yolunda dört nala ilerliyorduk (işe başlarken pasta şefi değil, alakart şefi aldığımı düşünürseniz pastane konusuna ne kadar uzak olduğumu anlayabilirsiniz) . Dört yılın sonunda biz de her mantıklı insanın/mekanın yapabileceği gibi “dur” deyip, kendimize şu soruyu sormaya karar verdik: 10 yıl sonra bu mekanı nasıl bir durumda görmek istiyoruz? Cevap basitti: yine aile işletmesi olan karşımızdaki Paps Italian’ın müthiş şefi Napolili Gigi’miz var, neden Mums’ta da ondan faydalanmayalım? İstanbul’un en hızlı gelişen semti Karaköy var; müthiş bir kalabalık, günün her saati hareketlilik. Mums’ı sadece tatlıyla devam ettirmek delilik olurdu. Biz de dükkanı 3 hafta kapattık; bu işi yapacaksak madem tam yapalım diyerek ev tipi mutfağımızı endüstriyeliyle değiştirdik, hayalimizdeki bütün yiyecekleri menüye ekledik.
Kahvaltıda eggs benedict ve çılbır, atıştırmalıklarda mücver topları ve arancini, ana yemeklerde drunk burger, jumbo karides…şefe kabuslar gördürecek kadar zahmetli bir işe giriştik. Görüntüde az ve öz, ama detaylı bakıldığında özel bir menü olduğunu hissettiren yiyecekler. Canınızı çektiririz umuduyla bir kaçını özetleyeyim, i) “bresaola ve armut sandviç”: ev yapımı brioche ekmeğimiz arasında tarçın ile karamelize edilmiş armut, bresaola, mascarpone peyniri ve yeşillikten oluşuyor; ii) Mums drunk burger’de 180gr dana kıyma, ananas, karamelize edilmiş soğan, dana bacon, ev yapımı mayonez,
hardal, üç kat çedar peyniri, pancar, yeşillik, domates ve ev yapımı kızarmış patates var; iii) atıştırmalıklarda avokado ve karides kumpir, karamelize edilmiş armut rokfor peyniri ve ıspanaklı crostini favorilerimden. Hem göze hem mideye şölen . Olmazsa olmazlarımızı muhafaza etmeyi de unutmadık: hazırlık aşamasında uğraşana kol kası yaptıran anne tarifi ev yapımı limonatamız ve günlük pastalarımız olmazsa olmazlarımız. Bir anne-kızın kurduğu sevimli ve acemi bir cafe olarak başlayıp kendi brioche, ekşi mayalı ve hamburger ekmeklerimizi yaptığımız, hatta başka işletmelere verdiğimiz, eski Mums ruhunu korumaya kararlı olsak da soğan çorbası ve hindistan cevizi soslu karides gibi havalı lezzetler sunduğumuz bir işletme olduk. Sayenizde rüya gibi bir dört yıl geçti. Hikayenin devamını beraber şekillendirmek dileğiyle.